CİNSEL ŞİDDETİ SAVAŞ STRATEJİSİ OLARAK KULLANILIYOR
Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan raporda, İsrail’in cinsel ve cinsiyete dayalı şiddeti, Filistin halkını kontrol altında tutmak ve yok etmek amacıyla bir savaş stratejisi olarak benimsediği ifade edildi.
İşlenen tecavüz ve diğer cinsiyete dayalı şiddet eylemlerinin, İsrail’in üst düzey sivil ve askeri liderlerinin direktifleriyle gerçekleştirildiği vurgulandı.

SOYKIRIM EYLEMİ KAPSAMINA GİRİYOR
Rapor, İsrail otoritelerinin Gazze’de Filistinlilerin üreme kapasitesini ciddi şekilde olumsuz etkilediğini ve cinsel ile üreme sağlığı hizmetlerini sistematik olarak tahrip ettiğini ortaya koydu. Bu durumun, Roma Statüsü ve Soykırım Sözleşmesi çerçevesinde, Filistinlilerin fiziksel yok olmasını sağlayacak yaşam şartları yaratmak ve doğumları engellemek açısından iki soykırım eylemi kapsamına dahil olduğu belirlendi.

CİNSİYETE DAYALI ŞİDDETTE BÜYÜK ARTIŞ GÖRÜLÜYOR
Komisyon Başkanı Navi Pillay, elde edilen delillerin, cinsel ve cinsiyete dayalı şiddette önemli bir artış olduğunu ortaya çıkardığını belirtti.
Pillay, “İsrail’in Filistinlilere yönelik cinsel ve cinsiyete dayalı şiddeti, onları sindirmek ve kendi kaderini tayin haklarını ihlal eden bir baskı mekanizmasını sürdürmek amacıyla kullandığı konusunda şüphe yok” ifadelerini kullandı.
İSRAİL LİDERLERİ SUÇLAMALARI GİZLİYOR
Pillay, İsrail liderlerinin suçlamaları örtbas etmek için yaptığı açıklamaların yanı sıra, askeri adalet sisteminin faillerin soruşturulmasında yetersiz kaldığını vurguladı. Bu durumun, askerlerin hesap vermek zorunda kalmadan bu tür eylemlere devam etmeleri yönünde bir mesaj taşıdığını belirtti.
Pillay, “Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve ulusal mahkemeler, hesap verebilirlik, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve mağdurlara adalet sunulması açısından kritik öneme sahiptir” değerlendirmesinde bulundu.
Gazze’deki doğumhanelere ve tüp bebek kliniklerine yönelik doğrudan saldırılar, üreme sağlığı hizmetlerinin hedef alınmasıyla birleştiğinde, Filistinlilerin tüm üreme süreçlerini derinden etkilemektedir. Pillay, “Bu ihlaller yalnızca kadınlar ve kızlar için ciddi fiziksel ve ruhsal travmalara yol açmakla kalmadı, aynı zamanda Filistinlilerin bir topluluk olarak ruhsal sağlık, üreme ve doğurganlık beklentileri üzerinde geri dönülemez olumsuz etkiler oluşturmuştur” şeklinde konuştu.