İspanya’nın Granada kentindeki tarihi El Hamra Sarayı ile benzerlik gösteren Divriği Ulu Camisi ve Darüşşifası, Avrupa’daki bilim insanları tarafından “Anadolu’nun El-Hamrası” olarak adlandırılıyor. Yaklaşık 800 yıllık geçmişe sahip bu eser, inanç ve tarih turizmi açısından Divriği’nin en önemli yapıları arasında yer alıyor.
Anadolu beyliklerinden Mengücekoğulları döneminde, hükümdar Süleyman Şah’ın oğlu Ahmed Şah tarafından 1228 yılında inşa ettirilen Divriği Ulu Camisi’nin alanı 1280 metrekare olup, caminin yanında bulunan darüşşifa ise Behram Şah’ın kızı Melike Turan Melek tarafından aynı yıl yaptırılarak 768 metrekarelik bir alan kaplıyor.
Darüşşifanın taç kapısı, caminin kuzey ve batı taç kapıları ile Şah Mahfili taç kapısı, benzersiz bezemeleri ile dikkat çekiyor.
BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR
2015 yılında başlayan restorasyon çalışmaları kapsamında, Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası’nda çatı değişimi, lazerle temizlik, enjeksiyon sistemi ve güçlendirme gibi önemli işlemler yapıldı. Ayrıca, caminin çevresinde bulunan 190 bina da kamulaştırılarak çevre düzenlemeleri gerçekleştirildi.
Divriği Ulu Camisi’nin İmam Hatibi ve gönüllü rehberi Nail Ayan, eserin en kapsamlı restorasyon sürecini geçirdiğini vurgulayarak, geçtiğimiz yılın mayıs ayında ibadete ve ziyarete açılmasının ardından yoğun bir ziyaretçi akınına uğradığını belirtti.
Özellikle Ramazan Bayramı döneminde büyük ilgi gördüğünü ifade eden Ayan, restorasyon sonrası yaklaşık 72 bin kişinin Divriği Ulu Camisi ve Darüşşifası’nı ziyaret ettiğini aktardı.
Ayan ayrıca, ziyaretçilerin restorasyonu beğendiğini ve “El emeği göz nuru bu eser, güzel bir restorasyon çalışması ile yeniden hayat buldu. Eserimiz hak ettiği değeri kazandı ve gelecek nesillere de bu değeri aktaracağız.” şeklinde konuştu.
“ESERİ GÖREN HAYRAN KALIYOR”
Visi, özellikle yerli turistler tarafından yoğun bir ilgi gördüğünü ancak yurt dışından da ziyaretçiler geldiğini aktaran Ayan, Japonya ve Almanya’dan gelen misafirlerin hayranlıkla eseri incelediklerini ifade etti.
Misafirlerin ziyaret sonrasında hayran kaldıklarını ve sıkça fotoğraf çektiklerini belirten Ayan, Japonya’dan gelen bazı ziyaretçilerin, “Bizde böyle bir eser olsaydı, fanus içerisine alırdık” şeklindeki yorumlarını aktardı. Bu durum, esere duyulan önemi gözler önüne seriyor. Gelen sanat tarihçileri ve mimarların, restorasyon çalışmalarının kalitesini övgüyle karşıladığını da sözlerine ekledi.
Ayan, ayrıca, “Bu eseri görmeden ölmeyin” sloganı ile bilgilendirme yaparak, “Sanat tarihi, inşaat mühendisliği ve mimarlık okuyan öğrencilerimizin bu eseri görmeden diploma almamalarını öneriyorum.” ifadelerini kullandı.
