Bilim insanları, son dönemde gerçekleştirdikleri bir araştırmada klinik olarak ölmüş hastaların beyin aktivitelerini derinlemesine inceledi.
Araştırma sırasında, yaşamakta olan yedi hastanın beynine küçük sensörler yerleştirildi. Bu karmaşık cihazlar, hastaların kan basıncını ve kalp atış hızlarını, hayati fonksiyonlar sıfıra düşene kadar ölçmeye devam etti.
Uzmanlar, ölmekte olan bir hastanın beyninde kan basıncı veya kalp ritmi olmaksızın meydana gelen enerji patlamalarının, ölümden sonra ruhun bedeni terk ettiğine dair bir kanıt olabileceğini öne sürdü. Arizona Üniversitesi’nden Dr. Stuart Hameroff, klinik olarak ölmüş hastalarda yaptığı çalışmalarda, elektroensefalogram (EEG) sensörleri aracılığıyla ölüm sonrası kaydedilen ilginç enerji patlamalarını gözlemledi.
Dr. Hameroff, “Her şeyin bittiği ve kan basıncı ile kalp atış hızının mevcut olmadığı anda bu enerji patlaması gerçekleşti” ifadelerini kullandı. Gama senkronizasyonu olarak adlandırılan bu beyin dalgası aktivitesinin, hastanın klinik olarak ölmeden önce “30 ila 90 saniye” sürdüğünü vurguladı.
Ayrıca Hameroff, bilincin diğer beyin aktivitelerine kıyasla daha az enerji tüketebileceğini ve “daha derin bir seviyede” var olabileceğini savunarak, bu durumu bilincin bedeni terki ile ilişkilendirdi.
Uyuşturucuların ruh sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran Dr. Robin Lester Carhart-Harris’in çalışmalarına da atıfta bulunan Hameroff, komada olan deneklerde MRI taramalarının beyin aktivitesi göstermediğini belirtti.
Bu bulgular, ölüm ve bilinç konusundaki tartışmalara yeni bir perspektif kazandırırken, bilim insanları bu alandaki araştırmaların ilerlemeye devam edeceğinin altını çizdi.