Türkiye’de demokrasi, refah ve kalkınma alanlarında herhangi bir ilerleme kaydedildiğinde TÜSİAD’ın etkili bir şekilde sahneye çıktığı gözlemleniyor. Bu kez, Olağan Genel Kurulu sırasında siyasi bir duruş sergileyen TÜSİAD, sözde bir ‘ayar’ verme çabası içerisine girdi. Yapılan skandal açıklamaların arkasında duran TÜSİAD, yeni bir beyanatla geri adım atmayı düşünmediğini belirtti.
TÜSİAD, yapmış olduğu açıklamaların “tartışma ve demokrasi kültürünün zenginliği” olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunsa da, geçmişte Türkiye’deki darbe girişimlerine karşı sessiz kalması ve 15 Temmuz’da yaşanan hain darbe girişiminde de ses çıkarılmaması dikkat çekici bir durum.
TÜSİAD’IN GEÇMİŞİNE DAIK BAĞLANTILAR
TÜSİAD, 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde önemli roller üstlenmişti. Gezi kalkışması ve 17-25 Aralık süreçlerinde de sürekli karşı cephede yer aldığı bilinmektedir. 1970’lerde Milli Görüş hareketinin bariz şekilde güç kazandığı dönemde, 12 Mart Muhtırası’nın ardından ülkede ciddi kargaşalar yaşanmıştı. Muhtıra sonrasında, Milli Nizam Partisi’nin kapatılması ve birçok insanın gözaltına alınması ülkenin zor günler yaşamasına sebep oldu. O dönem Türkiye’nin en varlıklı iş insanları bir araya gelerek TÜSİAD’ı kurdu. 2 Mart 1971’deki askeri müdahaleden hemen sonra gerçekleştirilen protokol ile TÜSİAD, Türkiye’nin demokratik yollarla kalkınmasına katkıda bulunmaya amaçladığını duyurdu.
GAZETE İLANI İLE SEKRETLERİNİ AÇIĞA ÇIKARTIYOR
13 Mayıs 1979’da Türkiye, TÜSİAD’ın verdiği bir tam sayfa ilanı tartışıyordu. Bülent Ecevit Hükümeti’ni devirmek amacıyla yapılan bu ilanda, ekonomik sorunlara çözüm önerileri sunuldu. “Ekonomide gerçekçi çıkış yolu” başlıklı bu makalede, ekonomi ve dış kredi ilişkisine dikkat çekildi. Ecevit ise, 15 Mayıs 1979 tarihindeki açıklamasında TÜSİAD’ı büyük sermaye çevrelerinin tehditini dile getirerek eleştirdi; ancak kısa bir süre sonra Ecevit hükümeti düşürüldü.
12 EYLÜL: CEVAP VERMEDEN BIRAKILAN TEK DERNEK
12 Eylül darbesi sırasında açıkça askeri yönetim çağrısı yapılırken, bu dönemde TÜSİAD’ın kapatılmayarak faaliyetlerine devam etmesi dikkat çekiyor. Darbe sonrası birçok sendika kapatıldı ve işçi hakları yok edildi; ancak TÜSİAD, 12 Eylülden sonra da “Kamu yararına çalışan dernek” statüsüne sahip oldu. Bununla birlikte, TÜSİAD’ın raporlarında 1979-80 yılları arasında patronların istekleri doğrultusunda 12 Eylül’ün ekonomik politikaları benimsenmişti.
POLİTİKALAR ÜZERİNE KONUŞAN TÜSİAD
Gazeteci Mahmut Övür, 28 Şubat süreciyle ilgili olarak TÜSİAD’ın geçmişteki karanlık ilişkilerini vurguladı. “Hukuk olmazsa yatırım gelmez” diyen TÜSİAD üyelerinin, Türkiye’deki sivil iktidara karşı gerçekleştirilen e-muhtıra girişimlerine karşı bir tavır almadığını söyleyerek bu durumu eleştirdi.
Mahmut Övür’ün “Maalesef yine TÜSİAD” başlıklı yazısı
Sivil iktidarlara karşı yapılan olumsuz sıralı saldırılarda, vesayet organları devreye girer. TÜSİAD, bu konuda birçok saldırının baş aktörü konumundadır. İktidar karşıtı tutumunu hiç değiştirmeyen TÜSİAD, geçmişte yaşanan birçok krizde sivil hükümetlere karşı tavır almıştır.
Sonuçta, TÜSİAD’ın geçmişteki bu tavırları ve ilişkileri, günümüzdeki sivil siyaset düşmanlığı ile bir araya gelirken, ortaya çıkan görüntü sadece bir yüzeysel eleştiriden ibaret kalıyor.
TÜSİAD’ın geçmişindeki sivil siyaset karşıtı tutumların günümüzde sürdürülmekte olduğu gözlemleniyor. Bu yapı, FETÖ’nün kurduğu paralel yapılarla işbirliği yaparak, başka bir güç ortaklığı oluşturdu. 15 Temmuz direnişi sırasında yaşananlar, TÜSİAD için pek bir anlam ifade etmedi. Birçok şehit verilmesine rağmen, ülke genelindeki devrimci ruh ve mücadele TÜSİAD tarafından görmezden gelindi.
TÜSİAD, ırkçı çıkışları savunan ve iç savaş kışkırtıcılığına açık isimleri destekleme noktasında da tutum sergiliyor. Hukuk ve ifade özgürlüğü argümanlarıyla kendi geçmişini örtbas etmeye çalışıyor.