Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malezya’nın Kuala Lumpur kentinde kamu çalışanlarına ve öğrencilere yönelik bir konuşma gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında dikkat çeken noktalar şunlar oldu:
Konuşmama başlarken, Türkiye’deki 85 milyon kardeşimden en içten selam ve sevgileri sizinle paylaşmak istiyorum. Hasbihal ettiğimiz, dost ve kardeş olarak gördüğümüz Malezya’da her defasında ayrı bir heyecan ve mutluluk içinde oluyorum. Saygıdeğer Başbakan Enver İbrahim’e, eşiyle birlikte tüm Malezya halkına bize ev sahipliği yapmaları nedeniyle teşekkür ediyorum.
Türk ve Malay halkları arasındaki dostluk kökleri 16. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Tarihsel ve kültürel olarak paylaştığımız birçok ortak değer bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıl diplomatik ilişkilerimizin 60. yıl dönümünü birlikte kutladık. İki ülke arasındaki dostluk ve iş birliğinin gelecekte daha güçlü bir şekilde devam etmesini umuyorum.
Malezya’yı ziyaretimiz, bölgesel ve küresel dinamiklerin değiştiği bir zaman diliminde gerçekleşiyor. Üretim, tüketim ve dağıtım alışkanlıklarının köktenci bir değişim geçirdiği şu dönemde, dünya yeni bir paylaşım mücadelesine sürükleniyor. Bu durum, küresel ölçekte bazı siyasi, sosyal ve ekonomik kırılmaları da beraberinde getiriyor. Ayrıca rekabetin daha yıkıcı bir hale geldiği, kutuplaşmanın arttığı ve korumacı yaklaşımların yaygınlaştığı bir süreçteyiz.
Öncelikle, küresel sistemin mimarlarının İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri olduğunu belirtmek gerekir. Uluslararası ilişkiler, ekonomi, finans ve ticaretteki oyunun kurallarını belirleyenlerin de yine bu ülkeler olduğu aşikardır. Son 80 yıl içinde doğudan batıya aktarılan zenginliklerin büyük bir kısmı, bu devletlerin ekonomik ve askeri gücünü pekiştirmek için kullanılmaktadır.
Kendimizi sorgulamamız gereken bazı noktalar var. 1960’larda başlayan bağımsızlık hareketlerinin, askeri darbelerle engellenmesi bir tesadüf mü? Soğuk Savaş dönemindeki güç mücadelesinin mağdurları genellikle mazlum milletler oluyorsa, bu sadece bir rastlantı mı? Daha dengeli ticari ilişkiler kurmaya çalışan liderlerin düşürülmesini haklı görebilir miyiz? Dünya nüfusunun yüzde 55’inin toplam gelirden yalnızca yüzde 1,3 alması sistemde bir sorun olmadığını mı gösteriyor? Kuzey Amerika’da doğan bir çocuğun, Afrika’daki 70 çocuktan daha fazla imkana sahip olmasını normal karşılayabilir miyiz? Bu örnekler çoğaltılabilir.
Güçlüyü koruyan bu mevcut yapı devam edemez. Adaletin olmadığı bir ortamda barış, huzur ve kalkınma sağlamak mümkün değildir.
80 yıl önce oluşturulan sistemin günümüzde yetersiz kaldığını görmekteyiz. Bu durumun sinyallerini herkes gözlemliyor. Son dönemde gelişen zorlamaları, imtiyazlarını kaybetmek istemeyenlerin çırpınışları olarak değerlendiriyoruz. Haklı olanın her zaman galip çıkmadığı bir düzene itiraz ediyoruz.
Türkiye olarak, İslam aleminin yaklaşık 2 milyar insanı temsil edilmediği sürece adaletin sağlanamayacağına inanıyoruz. Dünya nüfusunun dörtte birinin dışlandığı bir yapıdan güvenlik ve istikrar beklenemez. Bu durum, küresel yönetim sisteminde temsil imkanı bulamayan diğer gruplar için de geçerlidir. Ekonomiden diplomasiye, ticaretten güvenliğe kadar yeni bir anlayışa ihtiyaç duymaktayız.
Adil, paylaşımcı ve farklılıkları zenginlik olarak gören bir sistemin inşası artık zorunlu hale gelmiştir. “Dünya 5’ten büyüktür” anlayışımız, bu yeni düzen arayışlarının sembollerinden biridir. Bu idealin hayata geçmesi için öncelikle zihinlerdeki engellerin kaldırılması gerekmektedir. Barışın, güvenin ve refahın hâkim olduğu bir dünyayı inşa etmek için çaba göstermemiz önemlidir. Daha adil bir dünya mümkündür ifadesiyle bu gerçeği vurguluyoruz.
Gerçek bir değişimin yaşanabilmesi için, kendi yaşadığımız adaletsizliklere itiraz etmekten öte, başkalarının acılarına da duyarlı olmalıyız. Bir yerde zulüm varsa, o toplumda yalnızca gözyaşı ve acı olur. Türkiye olarak bu anlayışla hareket ediyoruz ve sorumluluklarımızın farkındayız.
Bu çabalarımızı yeni ortaklıklar kurarak, dış ilişkiler ve iş birliği ağımızı zenginleştirerek destekliyoruz. Asya’nın artan öneminin bilinciyle 2019 yılında ilan ettiğimiz Yeniden Asya vizyonu çerçevesinde ilişkilerimizi güçlendirmeye çalışıyoruz. Son 5 yılda bu bağlamda önemli adımlar atıldı.
Bu açılımda Malezya’nın özel bir yeri bulunmaktadır. Malezya ile ilişkilerimizi 2014 yılında stratejik ortaklık seviyesine, 2022 yılında ise kapsamlı stratejik ortaklığa taşıdık. Halklarımız arasındaki tarihi bağlara uygun olarak somut iş birlikleri gerçekleştirmeye başladık. Malezya, 35 milyona yaklaşan nüfusu ve dinamik ekonomisi ile bölgenin önde gelen ülkelerindendir.
İlişkilerimizi teknolojik iş birliği ve ortak üretim vizyonuyla geliştirmek üzerine yoğunlaşıyoruz. TUSAŞ, Malezya’da yüzlerce genç mühendise istihdam sağlamak amacıyla etkin bir tesis haline geldi. Savunma sanayi firmalarımız, ikinci parti kıyı görev gemilerini inşa etmeye başladı. ANKA İHA’lar konusunda da önemli iş birlikleri gerçekleştirmekteyiz. Ticaret hacminde, belirlediğimiz hedefler doğrultusunda 2024 yılında 5 milyar doları aşmayı planlıyoruz ve dengeli bir şekilde bunu 10 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz.
Yarı iletken teknolojilerinden otomotive, uçak teknolojilerinden sivil simülatörlere kadar birçok alanda Malezya ile iş birliği yapmak amacındayız. Ülkelerimiz, Asya ve Avrupa’ya açılan kapılar olarak önemli bir konumda bulunuyor. Bu bağlamda, hava yolu bağlantılarımızın güçlenmesini arzu ediyoruz. Malezya Havalimanları İdaresi ile ilişkilerimiz doğrultusunda iş birliğimizin giderek daha ileri boyutlara taşınacağını düşünüyoruz.
Beşeri alanda atılacak adımlar benim için oldukça değerlidir. Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nin katkılarıyla ciddi ilerlemeler kaydediyoruz. Türkiye Maarif Vakfı’nın okul kurma çalışmaları devam etmekte ve iki ülke arasındaki güçlü bağları yeni nesillere aktarmayı amaçlıyoruz. Bir dönem ülkemizdeki baskıcı uygulamalardan etkilenen gençler, Malezya’da yüksek eğitim fırsatlarından yararlanmışlardır. Eğitim alanındaki yatırımımız büyük ölçüde artmıştır. Şu anda 190’ı aşkın ülkeden 340 bine yakın uluslararası öğrenci, Türk üniversitelerinde eğitim görmektedir. Genç kardeşlerimi, Türkiye’deki eğitim imkanlarından yararlanmaya davet ediyorum.
Malezya’nın diplomasi, üretim, finans ve ticaretteki başarıları bizler için gurur kaynağıdır. 2025 yılı ASEAN Dönem Başkanlığı için Malezya’ya başarılar dilerim. Malezya’nın liderliğinde başlayacak bu yeni dönemin Türkiye-ASEAN iş birliğini güçlendirmesini umuyorum.
Malezya ile Müslüman dünyasını etkileyen konularda dayanışma içinde hareket ediyoruz. Malezya’nın Gazze ve Filistin konusundaki desteğini takdirle izliyoruz. Malezya’nın İslam düşmanlığına karşı gösterdiği kararlılık da takdire şayandır. D8 kapsamındaki ilişkilerimizi geliştirerek ekonomik kalkınma alanında iş birliğimizi artırmaya kararlıyız.
Başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. İsrail’in Gazze’de başlattığı katliamların başladığı günden beri yoğun bir diplomatik çaba sürdürdük. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gibi platformlarda, İsrail’in devlet terörüne dikkat çekmek için uğraştık. Zulmü kınadık, Filistinli kardeşlerimizin sesi olmaya çalıştık. Gazze’ye gönderdiğimiz 100 binden fazla insani yardımın yanı sıra, İsrail ile olan ticari ilişkilerimizi tamamen durdurma kararı aldık. Saldırıların sona ermesi ve sorumluların yargılanması için her türlü çabayı göstermekteyiz. Bu süreçte, yaptığımız uluslararası baskılara rağmen mağduriyet yaşadık. Siyonist lobiler tarafından hedef alındık, ancak zulme boyun eğmedik. Gazze ve Filistinli mazlumlara sahip çıktık. Bu çabalar, uluslararası sistemin acizliğini de gözler önüne serdi.
Ayrıntılar geliyor…